İbn-i Sina: Dünya Tıp Tarihinin En Büyük İsmi!

Adı herkes tarafından bilinse de, hayatı çok az kişi tarafından bilinen İbn-i Sina, 22 Ağustos 980 tarihinde Özbekistan’ın Buhara şehrinin, Efşene isimli bir köyünde dünyaya gelmiştir. Babası Abdullah ise saygın bir bilim adamıydı ve İslam alimleri ile sürekli iletişim halindeydi.
Bu yüzden İbn-i Sina farklı alanlarda bilimsel konuların tartışıldığı ve dini meselelerin konuşulduğu bir evde büyüdü. 10 yaşına geldiğinde Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiş ve daha sonra da edebiyat, dil, geometri, fıkıh, felsefe ve mantık konularında bilgiler edinmeye, araştırmalar yapmaya başlamıştır. Kısa bir zaman içinde hocalarını geride bırakmış, kendi başına fizik, matematik ve özellikle de tıp alanında çalışmalar yapmaya başlamış, ayrıca müzikle de ilgilenmiştir. 16 yaşına geldiğinde hekimlere ders vermeye başlayan İbn-i Sina sadece 17 yaşında iken hemen hemen tüm ilimlere hakim biri haline gelmiştir.
Doğuştan yetenekli ve çok zeki biriydi, ancak bu başarılarını en çok da onu iyi yetiştiren babasına borçluydu. Çünkü babası İbn-i Sina’nın zekasının farkında olup, oğlunun gelişiminde doğru yönlendirmeleri yapmış, iyi bir eğitim alması için doğru adımları atmıştır. Kısaca bir cevherin, mücevhere dönüşmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Hep kıskanılan biri oldu;
Henüz çok küçük yaşlarda tanınmaya başlayınca Buhara Sultanı tarafından 17 yaşında yanına çağrılmış ve o zamanlar kimsenin çare bulamadığı hastalığını tedavi etmiştir. Bu hizmetinin en büyük karşılığı da şehrin kütüphanesinden sınırsız bir şekilde yararlanması olmuştur.
Ancak İbn-i Sina hayatı boyunca başı dertten kurtulamayan biri olarak yaşayacaktı. Sultana yakın biri olduğu için İbn-i Sina’yı çekemeyenler ona düşman olmuş ve çalıştığı kütüphanede çıkan yangından İbn-i Sina’yı sorumlu tutarak, kundaklama iftirası ile suçlamışlardı.
Nitekim İbn-i Sina’yı artık zor günler bekliyordu. 1002 yılında, 22 yaşında iken önce babasını kaybetti. 1004 yılında ise Samani Hanedanı sona erdi. Bir süre Buhara’da kaldıktan sonra Ürgenç’e gitmeye karar verdi. Gittiği her yerde tanınan ve ün kazanmaya başlayan İbn-i Sina saraylarda vezirlik, hekimlik, bakanlık yaptı, devlet işleriyle ilgilendi. Ancak gittiği her yerde kendisini çekemeyen kişilerin olduğu ve birçok entrikanın döndüğü bu yerlerde çok sayıda düşman kazandı.
Dev eserleri;

Bir yandan düşmanları ile baş ederken bir yandan da eserlerini yazmaya devam etti. İran’ın Kazvin, Rey, Cürcan şehirlerinde çalıştı, şehir şehir gezdi. Hamadan Emiri tarafından yakalatılarak kendisine 4 ay hapis cezası verildi. Bu 4 aylık hapis cezası döneminde 3 büyük eser yazdı ve savaş bittiğinde hapisten çıkarıldı.
Fakat hapisten çıktıktan sonra bile bazı kişiler tarafından rahat bırakılmayan İbn-i Sina bir öğrencisi ve iki köle ile birlikte kılık değiştirerek Hamadan’dan kaçtı. Uzun ve gerilimli yolculuğundan sonra nihayet iyi karşılandığı bir yer olan İshafan’a ulaşabildi. Burada hoş görülen ve koruma altına giren İbn-i Sina yarım kalmış tüm eserlerini burada tamamladı. Özellikle tıp alanında rahatça çalışabilme fırsatı elde etti.
İbn-i Sina hastalıklara neden olan mikrobu, kanın taşıyıcı bir özelliği olduğunu, şeker hastalığına nasıl tanı konulacağını ve daha birçok buluşa imza atmıştır. Kendisi operasyonlarda narkoz kullanan ve içme suyundaki mikroplara karşı filtreyi icat eden ilk kişidir.
Ayrıca ağır psikolojik rahatsızlığa sahip kişilerin Avrupa’daki gibi karanlık odaya koyulmak veya zincire vurulmasının aksine bu hastalara müzik eşliğinde bir tedavi yöntemi uygulamıştır. İbn-i Sina tıp ve felsefe ağırlıklı olmak üzere toplamda 200’den fazla kitap yazmıştır.
Tıbbın babası;

En büyük eseri ise El-Kanun fi’t-Tıp’tır. Tıp deneyimlerinin yer aldığı bu ansiklopedi “Tıbbın Kanunu” olarak varsayılır. Ayrıca İbn-i Sina batılılarca bilimin kurucusu ve tıbbın babası olarak kabul edilir. Ayrıca Avrupa’da Avisenna adı ile, yani “Filozofların prensi” olarak tanınmaktadır.
Çok fazla çalışan ve yoğun günler yaşayan İbn-i Sina Hamedan seferi sırasında şiddetli bir kolit hastalığına yakalanır. Daha öncesinde bu hastalığa yakalanan kişileri tedavi etmesine rağmen, hükümdar ile çıktığı seferler nedeniyle kendisi ile pek fazla ilgilenez ve ilacının dozunu doğru ayarlayamadığı için de hastalığı daha da ilerler.
Nitekim artık ömrünün son günlerinde ayakta durmakta bile güçlük çeker bir hale gelmişti. Kendisini artık kaderin kollarına bırakarak tüm mal varlığını yoksullara bağışladı, sık sık Kur-an hatim etti. 1037 yılının Haziran ayında 57 yaşında iken hayatını kaybetti, kabri İran’ın Hamedan şehrindedir. İbn-i Sina doğuda ve batıda birçok bilim insanına ve filozofa ilham kaynağı olmuş, dünya tarihinin en etkileyici karakterlerinden biri olarak tarihe geçmiştir.