Kayıp Kıta Mu: Detaylı Şekilde Tüm Bilgiler!

Mu kıtası yazımız oldukça uzun olacak fakat konunun gizemi sizi içine çekeceği için ne zaman bittiğini bile anlamayacaksınız.
Yazımız toplam 4 bölümden oluşuyor;
1. Kayıp kıta Mu Nedir?
2. Atatürk’ün Mu kıtası Araştırmaları.
3. Kayıp kıta Mu ile Alakalı Elde Edilmiş Tüm Bulgular.
4. Büyük Teori.
1 – Kayıp Kıta Mu Nedir?
Dünyada kaç kıta var? Hemen sayalım; Asya, Avrupa, Afrika, Avustralya, Antarktika, Kuzey ve Güney Amerika, yani 7 kıta var. Yada 7 mi var, yoksa 9 mu? Aslında pek bilinmeyen 2 kıta daha var, Zelandiya ve Mu kıtası.

Mu, Büyük Okyanus’ta yer aldığı ve 14 bin yıl önce batarak yok olduğu ileri sürülen, hakkında birçok kişinin araştırma yaptığı efsanevi kıtadır.
Asya ve Amerika kıtaları arasında yer almakta ve Avustralya’nın iki katı büyüklüğündedir. Hatta Atatürk bile bu kıta hakkında çok yoğun araştırmalar yaptırmıştır. Türklerin kökeninin bu kıtadan geldiğini düşünmekteydi.
Mu kıtasının varlığını ilk olarak öne süren kişi olmasa da, dünyaya tanıtan kişi James Churchward isimli bir İngiliz araştırmacıdır. 1883 yılında çok genç yaşta Hindistan’da bulunduğu dönemde bir Budist rahip ile tanışır ve rahip sana bir sır vereceğim diyerek onu gizli bir mağaraya, mabede götürür.

Buradaki eski tabletler ve eserleri gösterir. Araştırmacı yazar James Churchward bu eserde gördükleri bilgilere göre Mu kıtasını ortaya atar ve bir kitap yazar.
Daha sonraki yıllarda anılarını şu sözlerle anlatmıştır;
“O sıralar bir eğitim mabedinin baş rahibine çalışmalarında yardımcı oluyordum. Önceleri bilmemekle beraber, bir süre sonra onun arkeoloji ve eski kayıtlarla yakından ilgilendiğini, bu konular hakkında tanıdığım herkesten çok daha bilgili olduğunu gördüm. Bir gün değişik bir kabartmayı çözmeye çabalarken bana gösterdiği yakınlık, en hakiki dostluklarından birinin başlangıcı oldu. Bana bu özgün yazıları nasıl çözebileceğimi gösterdi ve eğer istersem önüme çıkabilecek daha zorları için bana özel ders verebileceğini de söyledi.”
Churchward, Hindistan tapınaklarında bulduğu yazı tabletleri Naga Maya dili denilen bir dille yazılmıştı.
Sonraki yıllarda arkeolog olan Dr. William Niven Meksika’da 1921 ve 1923 yılları arasında yaptığı kazılarda 2600 tablet bulmuştu, üstelik bu tabletler de yine aynı dille yazılmıştı.
Tabii ki çok fazla kanıt olmadığı için hala efsanevi olarak olarak görülen bu kayıp kıta Mu hakkında gelelim asıl ilginç olan konuya…
Burası biraz karışık gelebilir, dikkatli okumanızı tavsiye ederim.
Öncelikle Yunan alfabesi bizim alfabe gibi değildir, alttaki görselde göreceğimiz üzere; A-(Alpha) , B-(Beta) diye okunur ve öyle gider.
Yunan alfabesindeki bu harfler (Alpha, Beta, Gamma… yani tüm alfabe) Maya diline çevrildiği zaman ortaya gizemli bir yazı çıkıyor.

Al: Şiddetli – Páa: Hücum etmek – Ha: Su.
Alpha (Şiddetle hücum eden sular)
Be: Yürümek – Ta: Zemin.
Beta (Yayılarak düzlüklerin üzerine)
Gam: Maruz kalmak – Ma: Yeryüzü
Gamma (Kapladı toprağı)
Tüm harfler bir araya gelince şu metin çıkıyor:
Serbest Okuma:
”Sular şiddetle ovalara hücum etti. Bütün araziyi kapladı. Plajlara tepelerin olduğu alçak yerlerde girdaplar oluştu. Sular bütün dünyayı kapladı. Sular önüne gelen her şeyi ve canlıyı mahvetti. Arzın temelleri sarsıldı ve mu kıtası battı. Yalnız zirveler suların dışında kaldı. Soğuk rüzgarlar çıkıncaya kadar kasırgalar esti. Vadilerin yerlerinde derin buz çukurları oluştu. Delikler çamurla doldu. Açılan ağızdan dumanlar ve lavlar fışkırdı.”
2 – Atatürk’ün Mu Kıtası Araştırmaları;

Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük meraklarından bir tanesi Türklerin kökenini ortaya çıkartmaktı. O, Türk tarihinin çok eski yıllara dayandığını düşünüyordu.
1930 yılında Türk Tarih Kurumu kuruldu ve birçok gizem ortaya çıkarılmışsa da Türklerin kökeni gizemini koruyordu.
Emekli General Tahsin Bey Atatürk’ü ziyaret ederek, Maya ve Türk dili arasındaki benzerlikleri Atatürk’e anlatır, ardından da James Churchward’dan ve araştırmalarından bahseder.
James Churchward bir süre sonra Atatürk tarafından Ankara’ya davet edilir ve bir akşam yemeği yenilir. Churchward bulduğu nacaal tabletlerinden, yazdığı kitaplardan, Mu isimli bir kıta ve orada yaşayanların yüksek bir medeniyete ulaştıktan sonra sel ya da tufan sonucu kıtanın battığından ve uygarlığın yok olduğundan bahseder.
Bunun üzerine Atatürk, James Churchward’ın kendisine hediye ettiği 5 kitabı 60 kişilik bir heyet kurdurarak tercüme ettirir. Kitapları inceler, Tahsin Bey’i Meksika’ya elçi olarak atar ve ayrıca kendisine yüklü miktarda bir araştırma bütçesi tahsis eder.
Meksika’ya göndermesinin nedeni William Niven’in 1921 ve 1923 yılları arasında bulduğu tabletlerdir.
Burada araştırmalarını tamamlayan Tahsin Bey 3 ciltlik bir kitap yazar, belge ve fotoğraflarla Atatürk’e sunar.

Kitaplarda Maya, Aztek ve İnka uygarlıklarının kullandıkları eşyaların Türklerin kullandıkları eşyalara benzerliği öne çıkıyordu. Tüm bu araştırmaların sonucunda Atatürk, bilimsel deliller ile bir Türk Tarih Tezi sunmuş ancak kitaplaştırmaya ömrü yetmemiştir.
Tahsin Bey Türk Tarih Kurumu’na, aldığı notları rapor halinde göndermiştir. Atatürk’e kitaplar halinde sunduğu araştırmalar, Anıtkabir kütüphanesinde, 1301 ve 1302 numaralarında ziyarete açıktır, 3. cilt ise kayıptır. 700’ü aşkın fotoğraf da Anıtkabir fotoğraf arşivindedir.
Emekli general Tahsin Bey, yaptığı araştırmalar üzerine tepek sözcüğünün tepe anlamına geldiğinden dolayı soy adını Mayatepek olarak değiştirir.
Orhun yazıtları ve Maya tabletlerindeki kelimelerden bazılarının birbirine olan benzerlikleri;

3 – Kayıp Kıta Mu ile Alakalı Elde Edilmiş Tüm Bulgular;
1 – Çin, Hindistan, Güney Asya ülkeleri ve çevre adalarda bulunan kitabelerde, “Kıtamız battı, biz de buraya kaçtık” yazmaktadır. Bu yazılı kayalar 14 bin yıllıktır ve c14 karbon testleriyle sabittir.
2 – En büyük bulgulardan biri ise Japon dalgıçlar tarafından, Ponape Adası kıyılarında keşfedilmiştir, ayrıca Nan Madol Adası’nda bulunan kalıntılar denizin altına doğru devam etmektedir. Devasa boyuttaki taşlardan yapılmış tapınaklar ve piramitler, Mu Kıtası’nı destekler niteliktedir.
3 – Ayrıca Çin’de bulunan, Uygur Türklerinin 5-6 bin yıl önce inşa ettiği tahmin edilen “Beyaz piramit” de James Churcward’a göre Mu ile bağlantılı yapılardan birisidir. Çin’in sır gibi gizlediği bu piramit tam 300 metredir. Mısır piramitlerinin en büyüğü Keops yani Büyük Piramit’in yüksekliğinin 139 metre olduğunu hatırlatalım.
4 – Başka bir bulgu ise Meksika’daki Theotihuacan Piramidi’nin duvarında yer alan ifadelerdir, aynen şu yazılıdır;
”6 Kaan yılı Zak ayı II Maluk günü başlayan sarsıntı, 13 Şuen’e kadar devam etti. Mu kıtası felakete kurban gitti, bir gecede çöktü, üstünü sular kapladı. Felaket 64 milyon insanın ölümüne sebep oldu.”
Kaynakların çoğu Mu Kıtası’nda tek Tanrı inancının hakim olduğunu gösteriyor;
Mu Kıtası’nın ortadan kaybolmasının sebebi olarak; insanlarının manen ve madden en yüksek mertebeye ulaşmış olması olarak gösteriliyor.
İnsanlığın Mu Kıtası’nda doğduğu ve buradan yayıldığı bir diğer varsayım.
Ayrıca bu kıtada yaşayanlar telepati yöntemiyle seyahatlere çıkabiliyormuş.
Şöyle söyleyeyim; Teknoloji ve bilim günümüze göre çok daha ileride olduğu varsayılıyor.
Bulgulara ve izlere devam edecek olursak;
6 – Uxmal, Meksika’nın Yucatan eyaletinde bulunan Kolomb-öncesi Maya yerleşim bölgesidir. Bu piramit Mayalar’ın inşa ettiği en ünlü piramitlerden biridir.
Bu tapınaktaki yazıtlarda “Geldiğimiz yer olan Batı ülkelerinin anısını korumak için inşa edilmiştir.” yazmaktadır.
7 – Yine Mexico şehrinin 60 mil güneybatısında yer alan Xochicalo Piramiti’nde şu yazıtlar yer alır. “Batı ülkelerinin yıkımının anısına inşa edilmiştir.”
8 – Lhasa belgesi; Arkeolog Schlieman tarafından Tibet’teki Lhasa şehrinde bulunmuştur. Bu belgede yazanların bir kısmı; ”Şehir fırtınaya tutulmuş yapraklar gibi sarsılmaya ve savrulmaya başladı, kalabalıkların acı çığlıkları etrafa yayıldı. Mabetlere ve yüksek yerlere sığındılar…”
9 – Baal Yıldızı Yazıtı; Mezopotamya’da yapılan arkeolojik kazılarda çıkarılmıştır. Akad uygarlığına aittir. “Ölümden kaçanlar…” diye başlayıp büyük oranda Lhasa Belgesi ile benzer yazılar yer almaktadır.
10 – Troano El Yazması; Yukatan, Meksika’da bulunan Mayaca yazılmış bir kitaptır. 1864 yılında bilim adamı Brasseur de Bourbourg tarafından bulunmuştur. Kitap 3500 yıllıktır ve 56 sayfadan oluşur. “Mu kıtasından söz eden” en eski yazılı kayıtlar bu kitapta yer almaktadır.
11 – Cortesianus Kodeksi; Mevcut en eski Maya kitaplarından biridir. Troano el yazması ile aynı dönemlerde yazıldığı tahmin ediliyor.
Cortesianus kodeksinde yazılanlar; ”Oldukça korkunç bir tufan, okyanusta yer alan büyük bir adayı üzerindeki milyonlarca insanla beraber suya gömmüştür.”
Peki bunca bulgu ve kanıt neden Mu kıtasını hala efsanevi yapıyor?
Çünkü; Levha hareketlerine göre kıtaları oluşturan SiAl (silisyum/alüminyum) ve okyanus diplerini oluşturan SiMg (silisyum/magnezyum) kayalar üzerinde Mu kıtasını kanıtlayacak herhangi bir SiAl kayaya rastlanmamıştır.
Mu Kıtası dünyadaki en büyük teorilerden biri olduğu aşikar, bu kadar tarihi kalıntının ve efsanenin cevabı yine sizin düşüncenize kalıyor. Şimdi Mu Kıtası hakkında son bir şeyden, bir teoriden bahsedeceğim;
4 – Büyük Teori;
Bu teori bir kesime göre delilik, bir kesime göre ise tarihteki açıklanamayan olayların ve gizemlerin en mantıklı açıklaması. Mu ile desteklenen bu teorinin adı “Restoizm.”
Nedir bu Restoizm derseniz, az çok isminden de tahmin edeceğiniz üzere; reset, restart kelimelerinden gelen Restoizm; dünyanın sıfırlanması demek.
Yani, dünyada teknoloji ve bilim inanılmaz yüksek seviyelere ulaşıp bir anda her şeyin yerle bir olması ile ilkel yaşama tekrar dönme olayıdır.

Biraz daha açmak gerekirse, geçmişteki yapıların bazıları şu anki teknolojiyle bile yapılması güç yapılardır. Peki arada binlerce yıllık bir gelişme söz konusu iken, geçmiş yıllardaki insanlar bu ilime nereden sahiptiler, tabii ki onlarda geçmişten.
Kayıp Kıta Mu sulara gömülmeden önce bilim ve teknolojinin çok gelişmiş olduğunu varsayıyoruz. Bu teoriye göre insanlar belli bir seviyeye ulaştıktan sonra, dünya bir kitle yok oluş sürecine girer ve geliştirilen her şey yok olur, geriye sadece yazılı bilgiler kalır, bu da binler yıl içinde bir efsaneye dönüşür.

Yapılan çeşitli yapılar, yer altı şehirleri, dev yapılar, tabletler, eserler, hatta üzerinde UFO ve uzaylı resimleri çizilen hiyeroglifler. Bir kısmı bunları dünya dışı ırklara bağlıyor, ya öyle değil ve tüm bu yapılar, çizimler tarihimize aitse?
Cevap alamayan bu buluşlar olduğu sürece Restoizm teorisinin popülerliği de artacak gibi duruyor. Uçuk bir teori olsa da insanı düşündürmüyor değil.