Lanetli Eşyalardan Seri Katillere En Ürpertici 6 Müze!

Lanetli olduğu düşünülen eşyalara ev sahipliği yapan müzelerden seri katillere, yer altı mezarlıklarından işkence aletlerine kadar dünyanın dört bir yanından en ilginç, en sıra dışı ve en ürpertici 6 müze;
Warren Okült Müzesi;
Bu müze Amerika’da doğaüstü olayları inceleyen ve hatta birçok filmde (Korku Seansı, Annabelle, Lanetli Ev) adı geçen ünlü çift Ed Warren ve Lorraine Warren tarafından kurulmuştur. Müze, birçok lanetli eşyaya, şeytani ve uğursuz olduğuna inanılan nesneye ev sahipliği yapıyor.

Hayalet avcıları olarak bilinen Warren çifti Amerika’da kariyerleri boyunca 10 binden fazla vaka incelemiş olduğu iddia edilir. Şu an ikisi de hayatta değil, fakat açtıkları müze Amerika’nın Missouri eyaletindeki Monroe şehrinde hala hizmet vermekte. Müzede ruh çağırma seanslarında kullanılan eşyalar, Warren çiftinin gittiği vakalardan topladıkları eşyalara kadar birçok eşya bulunuyor. Ancak müzenin en ilgi çeken objesi oyuncak bir bebek.

Lanetli olduğuna inanılan bu oyuncak bebeğin hikayesini mutlaka duymuşsunuzdur, hatta Annabelle ismi ile seri halinde filmi dahi çekildi. Müzedeki oyuncak bebek ise Annabelle isimli lanetli olduğuna inanılan bebeğin orijinali.
Siriraj Tıp Müzesi;
Tayland‘ın başkenti Bangkok‘ta bulunan bu sağlık müzesi, tıp uzmanları ve öğrenciler için çok değerli bir kaynak konumunda. 7 farklı müzenin birleşiminden meydana gelen bu devasa müzede ölüme dair her şey hakkında bilgi edinmek mümkün.

Müze de doğal olmayan ölümlerden hastalıkların bedeni ve organları nasıl etkilediğine, mumyalardan dev parazitlere, yapışık şekilde doğan bebeklerden kavanozlara koyulmuş organlara kadar birçok farklı şey mevcut. Gelelim müzenin en ilgi çeken bölümüne. Müze içerisinde bir de 1950’li yıllarda Bangkok ve Rayong‘da 7 çocuğun ölümünden sorumlu olan seri katil Si Quey isimli kişinin mumyasını barındırıyor.

Katil Si Quey 8. çocuğu kaçırırken yakalanmış ve çocukların organlarını yediğini itiraf etmişti. Ölüm cezasına çarptırılan katilin cesedi daha sonra mumyalanarak bu müzeye koyuldu. Hatta bugün Tayland’da çocukları korkutmak için söylenen şöyle bir söz vardır; ”Çocuk yiyen Si Ouey seni almaya geliyor.”
Jack The Ripper Müzesi;
Dünyanın en meşhur seri katili Jack The Ripper, biz ise onu Karındeşen Jack olarak tanıyoruz. Bu psikopat ruhlu seri katilin adına açılmış müze, İngiltere’nin Londra şehrinde bulunuyor. Müzede ise hiçbir zaman yakalanamayan seri katilin gerçekleştirdiği cinayetler hakkında ayrıntılı şekilde bazı bilgiler yer alıyor.

Müzede katilin karakola gönderdiği mektuplar, gazete kupürleri ve katil ile maktullere ait bir takım eşyalar var. Ayrıca müze size, cinayete kurban giden maktullerin nasıl öldürüldüğüne dair canlandırmalar dahi sunuyor. Yani bizzat kurbanların perspektifinden olay anını tecrübe edebiliyorsunuz, isterseniz tabii.

Bunlara ek olarak Karındeşen Jack tarafından öldürülen 5 hayat kadınının otopsi fotoğrafları da müzede mevcut. Fakat sanıyorum o kadar da meraklı değilsinizdir. Ayrıca Karındeşen Jack hakkındaki yazımızı da okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
Sonra mı? Peki devam edelim.
Glore Psikiyatri Müzesi, Missouri;
Oldukça sıra dışı bir başka müze. George Glore tarafından 1967 yılında açılan müze ismini kurucusunun soy isminden almış. Bu müzeyi ilginç kılan şey ise tarih boyunca akıl hastaları üzerinde uygulanan ürpertici, enteresan ve akıl almaz yöntemler.

Bunlardan bazıları kutuya kapatılma, elektroşok uygulama, bağlama, poşetle sarma, kafese koyma ve daha birçoğu. Tabii bunlar müzede cansız mankenler üzerinde gösteriliyor. Fakat yine de müzeyi gezerken bu yöntemlerin bir zamanlar insanların üzerinde, özellikle aklını yitirmiş kişilerde uygulandığını düşünmek insanı bir hayli ürpertiyor.

Bu müzede en fazla ilgi çeken şey ise aklını yitirmiş bir kadının midesinden çıkarılan çiviler, iğneler, vidalar, düğmeler ve daha birçok farklı materyallerden oluşan toplam 1446 parça eşya. Evet, hemen üst kısımda gördüğünüz bu parçaların tümü akıl hastası bir kadının midesinden çıkarılmış.
Mütter Müzesi, Philadelphia;
Bu müze ise tıbbi araştırmalar amacıyla kurulmuş bir müzedir. O yüzden buraya yolunuz düşerse kendinizi birçok şeye hazırlamanız gerek. Müze sadece insan bedenleri ve organlarından ibaret değil, fotoğraflar ve balmumu heykellere de ev sahipliği yapıyor.

Fazla detaya girmeden müzede neler yer alıyor onlardan bahsedeyim. Yapışık ikizler, ikiden fazla kola veya bacağa sahip kişiler, kafasında boynuz çıkmış insanlar, fil hastalığı gibi oldukça sıra dışı hastalıklı insanlar ve daha birçoğu. Ancak bu müzedeki en ilgi çeken şey Albert Einstein’ın beyni.

Albert Einstein öldükten sonra bedeninin yakılmasını vasiyet etmiştir. Ancak yakılmadan önce beyni ve gözü çalınmıştır. Beyni yaklaşık 50 yıl boyunca birçok kez yer değiştirdikten sonra 2013 yılında bu müze tarafından satın alındı. 46 parçaya bölünen beyin şu anda bu müzede sergilenmektedir.
Capuchin Katakombu, Palermo;
İtalya’daki Capuchin adlı bu manastır 16. yüzyılda birçok din adamına ev sahipliği yapmış. Daha sonra bir çeşit formül ile cesetlerin bozulmadığını keşfeden keşişler, mumyalanarak bu manastır altına oydukları katakomblarda (yer altında ölülerin defnedildiği yapılar) defnedilmek istemiştir.

Sonraki yıllarda mumyalanan bu keşişlerin yanı sıra yaşamını yitiren halktan insanlar da, burada mumyalanarak defnedilmek istemiş. Daha sonra çocuk, kadın, erkek, bakire ve rahipler statülere ayrılarak mumyaları buraya yerleştirilmiş. 1880 yılına kadar ise bu yer altı mezarlığı 8000 ceset ve 1250’den fazla mumya ile dolmuş.
1880 yılında kullanıma kapatılsa da yine o zamanın ünlü isimleri bu manastırda mumyalanmaya devam etmiş. Ta ki 1920 yılında Papa’nın emriyle kesin bir şekilde yasaklanana kadar. Şimdi ise manastır müze olarak hizmet vermektedir. Bu katakombda en son mumyalanan ve bugün müzenin en ünlü mumyası olarak kabul edilen kişi ise 2 yaşındaki Rosalia Lombardo‘dur.

Sanki 100 yıl önce değil de dün hayatını kaybetmiş gibi duran, Uyuyan Güzel lakaplı bu küçük kızın hikayesini okumak isterseniz de buraya tıklayabilirsiniz.